Karakoyunlu Başkenti Erciş

Depremin vurduğu Erciş, Van şehrinin kuzeyinde Van Gölü kıyısında mavi ile yeşilin birleştiği yerde bir Karakoyunlu Türk şehridir. Erciş sadece bir Türk şehri değil aynı zamanda Ötüken gibi, Mevr gibi, Bursa, Edirne, İstanbul ve Ankara gibi bir Türk başkentidir. Erciş, bugün Doğu Anadolu’da  “ben bir Türk başkentiyim”  diye ayakta duran bir şehirdir.

Erciş’i bir Türk şehri yapan, 1054’de Erciş’i ele geçiren Tuğrul beydir. 1071 Malazgirt savaşından sonra Erciş, tamamen Türkleşmiştir. 1100’de Erciş, Selçuklu Beyi Sökmen’in kurduğu Ahlatşahlar beyliğinin bir parçası olmuştur. Bu dönemde Erciş gelişmiş ve önemi artmıştır. Çünkü Erciş, kuzeyden gelen Hıristiyan ordularının akınlarına karşı bir set oluşturmuştur. 1208’de böyle bir akında Gürcü orduları Erciş’i yok etmiş, halkı katletmişlerdir.
Kadem Paşa Hatun Kümbeti Erciş
Erciş gerçek önemine Karakoyunluların başkenti olduğu 1365-1469 seneleri arasında kavuşmuştur. Karakoyunlular, Bayram Hoca’nın önderliğinde, İlhanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra bölgedeki güç boşluğunu ortadan kaldırmak amacı ile bir araya gelen ve örgütlenen Türkmen aşiretlerinin devletidir. Bu devlet kısa zamanda Van Gölü çevresi ve Doğu Anadolu’da etkin bir güç haline gelmiştir. Ancak Karakoyunlular 1469’da Akkoyunlulara yenilmiş ve bir devlet olarak ortadan kalkmışlardır.

Erciş’in bundan sonraki tarihi, Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı devletleri arasındaki mücadelenin ortasında kalmak ve nihayet Osmanlı Devletinin Kafkasya’ya açılan kapısı olmak şeklinde gelişmiştir. 1918 yılı Erciş’e tekrar zulüm getirmiştir. Ayaklanan Ermeniler şehirde Türklere yönelik katliam gerçekleştirmişlerdir. Şehir, Rus birliklerinin işgaline girmiştir. 1 Nisan 1918’de Türk birlikleri Erciş’i Ruslardan geri almıştır.

Cumhuriyet döneminde Erciş, çevredeki Kürt köylerinden göç almış, Erciş’e yerleşen Kürtler Erciş’in kültürel dokusunun bir parçası olmuşlardır. 1980’lerin başlarında Erciş’e Afganistan’dan komşular gelmiştir. 1983’de Afganistan’dan kaçan 1150 Kırgız, Erciş’in eski adı Altındere yeni adı Ulupamir olan köyüne yerleşmişlerdir. Böylece Erciş’e 1054’den sonra Orta Asya’dan ikinci bir göç gerçekleşmiştir.

1990’lı yıllarda ise Türkiye için olduğu gibi Erciş için de zor günler başlamıştır. Çünkü Erciş’e PKK sempatizanı Kürt köylüleri göç etmeye başlamışlardır. Böylece PKK, Erciş’te bir örgütsel altyapı oluşturmaya başlamıştır. Ancak bu örgütsel altyapı başını ancak 2005 sonrasında ortaya güçlü bir şekilde çıkarmaya başlamıştır. PKK, Erciş’te düğünleri PKK şenliklerine dönüştürmüştür. Erciş’in bir Kürt şehri olduğu propagandası yapılmaya başlanmıştır.

Erciş’te Türk olduğunu söyleyenlere  “Ne Türkü, hepimiz Kürdüz” şeklinde mahalle baskısı uygulanmaya başlanmıştır. Ancak Erciş, PKK’nın bu baskılarına taviz vermemiş ve Karakoyunlu Türkleri PKK’lı çapulculara karşı sert tepki göstermişlerdir. Erciş’e 1990 öncesinde göçen ve Erciş’in kültürel dokusunun parçası olan Kürtler de PKK’ya taviz vermeyerek mücadele etmişlerdir. Erciş’te Türk milliyetçileri, bu dik duruşun ve tavizsiz mücadelenin öncüleri olmuşlardır.

Erciş, şimdi büyük bir felaket ile karşı karşıyadır. Deprem, Erciş’i Gürcü orduları ve Ermeni çetelerinin tahribatı gibi tahrip etmiştir. Erciş’ten şimdi yardım ve destek isteği yükselmektedir. Depremin Erciş’ten Anadolu’nun başka bölgelerine yeni bir göç dalgasının başlamasına neden olmasına izin verilmemelidir. Önümüzdeki günlerde Erciş; aydınlar, halkımız tarafından ziyaret edilmeli ve maddi, manevi destek verilmelidir.

Şimdi Erciş’te ailelerini, yıkılan binaların altından çıkarmaya çalışan, Türk milliyetçilerinin öncü aydınları, bilinç ve mücadele kaynağı olan sevgili kardeşim İlhami ve sevgili kardeşim İzzet’e bu vesile ile baş sağlığı diliyorum. Allah, onların ve diğer Ercişlilerin yardımcısı olsun.

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ –  26 EKİM 2011

(Fotoğraf: Ali Dağer)